1.Sağlık Personelinin Dikkat Ve Özen Yükümlülüğü
Kişinin hayat, sağlık ve beden bütünlüğü üzerindeki hakkı, kişilik hakkına dahil olduğu için, mutlak haktır. Hekimin hastanın beden bütünlüğüne yönelik yaptığı tıbbi müdahale kişilik hakları kapsamında kişinin beden bütünlüğü üzerindeki kişiye sıkı sıkıya bağlı hakkı olan kişilik hakkına yönelik bir müdahaledir.
Tıbbi müdahalenin hukuka uygunluk nedenlerinden biri olan; dikkat ve özen yükümlülüğü, tıbbi müdahalenin tıp mesleğini icraya yetkili kişi tarafından, tıbben kabul görmüş ilke ve esaslar çerçevesinde yapılmasıdır. Hasta Hakları Yönetmeliğindeki;
“Hasta modern tıbbi bilgi ve teknolojinin gereklerine uygun olarak teşhisinin konulmasını, tedavisinin yapılmasını ve bakımını istemek hakkına sahiptir. Tababetin ilkelerine ve tababet ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı veya aldatıcı mahiyette teşhis ve tedavi yapılamaz.”
Düzenlemesi de hekimlerin dikkat ve özen yükümlülüğüne işaret etmektedir. Hastanın tıbben kendisine uygulanan yanlış tedaviyi fark etmesi ve karşı koyması beklenemeyeceğinden hekimin özen yükümlülüğünün kapsamının tespitinde yüksek standartlar esas alınmaktadır. Dikkat ve özen yükümlüğü; sadece uygulanan tıbbi müdahale ve tedavi yöntemlerini değil, hastanın özenle koruma altına alınmasını ve hastayı kontrol ve denetim altında bulundurmayı da kapsayıcı şekilde geniş yorumlanmaktadır.
2. Mevzuat Kapsamında Sorumluluk
Mevzuatımızda, hekimlerin hukuki sorumluluğunu düzenleyen özel bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak bu, hekimlerin hukuki sorumlulukları bulunmadığı anlamına gelmemektedir. Türk Ceza Kanunu ve Borçlar Kanunu gibi genel kanunlarda yer alan bazı hükümlerin yanı sıra sağlık hizmetlerini düzenleyen özel düzenlemelerde de hekimin sorumluluğuna yönelik pek çok düzenleme bulunmaktadır.
Hekimler, hata, ihmal ve kusurlarıyla hastaya verdikleri zararlardan Ceza Hukuku hükümlerince şahsen sorumlu oldukları gibi, aynı zamanda Borçlar Kanunu hükümlerine göre mal varlıklarından tazmin etmekle de yükümlü tutulabilirler. Hekimlik mesleğine ilişkin olarak açılan tazminat davalarında, davalı hekimin özel sektöre veya devlet ile diğer kamu tüzel kişilerine ait sağlık kurumlarında (kamu hastanelerinde) faaliyet gösteriyor olması davaya uygulanacak yargılama usulü yönünden farklılık yaratsa da genellikle Türk Borçlar Kanunu 49 uncu maddesine göre haksız fiil sorumluluğu, 66. maddesine göre adam çalıştıranın sorumluluğu, 69. maddesine göre alet-edevat dolayısıyla sorumluluklar ve 112. maddesine göre akdi sorumluluklarla, 502. maddesinde düzenlenen vekalet akdi genel ve özel hükümleri uygulama alanı bulmaktadır.
- Kamu Görevlisi Sıfatını Haiz Sağlık Personelinin Hukuki Sorumluluğu
Hekimle hasta arasında sözleşme ilişkisi mevcut değilse, hekim Türk Borçlar Kanunu madde 49 hükmüne göre sorumlu olacaktır. Bu hükme göre, kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Kamu kurum ve kuruluşlarına ait sağlık kurumlarında devlet memuru olarak çalışan hekimin, ilgili kamu kuruluşunda kamu hizmeti gördüğü; hekimle hasta arasında bir ilişkinin kurulmadığı kabul edilmektedir. Bunun sonucu olarak Devlete veya diğer kamu tüzel kişilerine ait sağlık kurumlarında, hekimin veya sağlık personelinin hastalara vermiş olduğu zarardan asıl sorumlu devlettir. Bu durum 1982 Anayasası’nda düzenlenmiştir. Anayasa madde 40/3 hükmüne göre, kişinin resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar devletçe tazmin edilir. Benzer düzenleme Anayasa’nın 129/5 maddesinde ve Devlet Memurları Kanunu 13 ünü madde hükmünde de mevcuttur. İlgili düzenlemeler şu şekildedir:
Anayasa Madde 40/3:
“Kişinin, Resmî görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.”
Anayasa Madde 129/5:
“Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir.”
Devlet Memurları Kanunu Madde 13:
“Kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açarlar.”
Konu ile ilgili Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2011/4-592 E. 2012/25 K. Sayılı ve 01.02.2012 tarihli kararında:
“…Davalının görevi dışında kalan kişisel kusuruna dayanılmadığına, dikkatsizlik ve tedbirsizliğe dayalı da olsa eylemin görev sırasında ve görevle ilgili olmasına ve hizmet kusuru niteliğinde bulunmasına göre, eldeki davada husumet kamu görevlisine değil, idareye düşmektedir. Öyle ise dava idare aleyhine açılıp, husumetin de idareye yöneltilmesi gerekir. Mahkemece, davalı doktor hasım gösterilerek açılan davanın husumet yokluğu nedeni ile reddedilmesi hukuka uygundur.”
Kararda açıkça ifade edildiği üzere kamu hastanesinde çalışan kamu görevlisi sıfatını haiz sağlık personelinin görevi sırasında ve görevle ilgili kusuru hizmet kusuru olarak nitelendirilmekte olup, işbu kusura istinaden ikame edilecek davaların idare aleyhine açılması gerekmektedir. Nitekim Yargıtay kararında da belirtildiği üzere doktor hasım gösterilerek ikame edilmiş olan davanın reddine karar verilmesi gerektiği ifade edilmektedir.
Konu ile ilgili Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 29.03.2006 tarih ve 4-86/111 Sayılı kararında:
“…Anayasa’nın 129/5. Maddesi gereğince memurların ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken meydana gelen zararlara ilişkin davaların idare aleyhine açılması gerekir. Ancak idare aleyhine dava açılabilmesi eylemin hizmet kusurundan kaynaklanmış olması koşuluna bağlıdır. Dava dilekçesindeki açıklamalara göre davacılar, davalı gerçek kişilerin kişisel kusuruna dayanmışlardır. Şu durumda mahkemece, öncelikle bu iddia doğrultusunda inceleme yapılmalı, bu bağlamda tarafların tüm delilleri toplanıp değerlendirilmeli, idarenin hizmet kusuru dışında, davalı gerçek kişilerin hizmetten ayrılabilen kişisel kusur oluşturabilecek davranışları bulunup bulunmadığı araştırılarak varılacak sonuca göre karar verilmelidir…”
Şeklinde hizmet kusuru ile kişisel kusur ayrımına vurgu yapılmıştır. Kamu görevlisinin kusurlu eylemi “hizmet kusuru” olarak nitelendirildiği takdirde açılacak davada taraf idare olacaktır.
- Kamu Görevlisi Sıfatını Haiz Sağlık Personelinin Cezai Sorumluluğu
Hukukumuzda, sağlık çalışanlarına yönelik özel bir taksirle yaralama/öldürme suçu düzenlenmemiştir. Genel normlar sağlık çalışanları bakımından da uygulanmaktadır.
Taksir TCK 22. Maddesinde şu şekilde tanımlanmıştır:
“Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.”
Taksirle yaralama suçunun cezası üç aydan 1 yıla kadar hapis ve adli para cezası ile başlamakta ve nitelikli hallerde ceza ağırlaşmaktadır. (TCK 89) Taksirle yaralama fiili, mağdurun; iyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, bir kat artırılmaktadır.
Kamu görevlisi sağlık çalışanlarının kamu kurum ve hastanelerindeki hatalı tıbbi müdahaleleri nedeniyle hastanın zarar görmüş olması durumunda, eylem görev nedeni ile gerçekleştiğinden aşağıdaki prosedür devreye girecektir. Ancak sağlık çalışanı kasıtlı olarak hastaya zarar vermiş ise, bu eylem görevle alakalı kabul edilmeyeceğinden doğrudan soruşturma açılabilmektedir. Sağlık personellerinin kamu görevlisi olmaları sebebi ile savcılık sadece toplanması gerekli ve kaybolma ihtimali bulunan delilleri tespit etmek, başka hiçbir işlem yapmayarak ve özellikle de hakkında ihbar ve şikâyette bulunulan kamu görevlilerinin ifadesine başvurmaksızın, idari makama bildirimde bulunarak soruşturma izni istemek zorundadır. İzni vermeye yetkili makam tarafından bir ön inceleme başlatılacak, ön inceleme sonucunda verilen rapor değerlendirilerek soruşturma izni verilmesine veya verilmemesine karar verilecektir.
3. Görevli ve Yetkili Mahkeme
Kamu hastaneleri veya sağlık kuruluşları aleyhine tıbbi malpraktis nedeniyle açılan maddi ve manevi tazminat davalarına bakmaya görevli mahkeme idare mahkemesi olarak düzenlenmiştir. Dolayısıyla Tüm kamu hastaneleri; yani devlet hastanesi, araştırma hastanesi, ruh ve sinir hastalıkları hastanesi vb. gibi hastanelerde meydana gelen tıbbi malpraktis hallerinde, tam yargı davası olarak nitelendirilen maddi ve manevi tazminat davalarına bakma görevi idare mahkemesine aittir.
Malpraktis nedeniyle açılacak tüm maddi ve manevi tazminat davalarına bakmaya genel yetkili mahkeme davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir (HMK m.6). Örneğin, özel veya kamu hastanesinin bulunduğu yer mahkemesi yetkili mahkemedir. Sağlık personelinin cezai sorumluluğu bakımından ise müdahalenin yapıldığı hastanenin bulunduğu yerdeki Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyet dilekçesi ile başvuru yapılması gerekmektedir.
4. Tam Yargı Davası Zamanaşımı
Kamu görevlisi hekimin hukuka aykırı eylemlerinden doğan zararlar nedeni ile idare aleyhine açılacak tam yargı davalarında zarar görenin idari yargıda dava açmadan önce eylemi öğrendiği tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak tazminat isteminde bulunması; bu istemin kısmen veya tamamen reddi halinde bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istem hakkında 60 gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren 60 gün içerisinde dava açması gerekmektedir.